Kur'an'ın Toplanıp Bir Cilt Hâline Ge­tirilmesi

Hz. Muhammed'in ölümünü takip eden Yemâme savaşlarında 70 kadar hafızın ölmesi müslümanları telâşa düşürmüştü. Ashabdan Hz. Ömer de hafızların toplanması için dönemin halifesi Hz. Ebu Bekir'e başvurarak konunun görüşülmesini istemişti.

Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, Zeyd bin Sâbit başkanlığında toplanan Abdullah bin Zübeyr, Sa'd bin Ebi Vakkas, Abdurrahman bin Haris bin Hişam'ın da bulunduğu büyük bir komisyon tarafından Kur'an sahifeleri bir araya getirildiği iddia edilir.

Birinci halife Hz. Ebu Bekir zamanında hafız ve vahiy başkatibi olan Zeyd bin Sâbit, elinde yazılı Kur'an metni olan herkesin bu metinleri getirmesini ve getirirken de ellerindeki metinlerin bizzat Hz. Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesini istedi.

Hz. Osman toplanan bu kurula "Zeyd ile imlada anlaşamazsanız, Kureyş'e göre yazın" emrini verdi. Zeyd bin Sâbit'in katkılarıyla ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam Mushaf" adı verilmiştir. Abdullah bin Mesûd'un teklifiyle iki kapak arasında "İmam Mushaf" üzerinde yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda bunun üzerinde her hangi bir noksanlık görülmemiş ve güvenirliği konusunda ittifak sağlanmıştır. Böylece Kur'an her hangi bir tahrifata uğramadan "Mushaf" haline getirilerek aynı mushaftan çoğaltılan mushafların ana kaynağını teşkil etmiştir.

Kur'an, Hz. Peygamberden son­ra halife olan Hz. Ebu Bekir zamanında bir cilt haline getirildi. Bunda, bu dönemde meydana çıkan bazı olayların da etkisi oldu. Hz. Ebu Bekir’in halife olmasından hemen sonra bazı bölgelerde dinden dönen­ler ve yalancı peygamberler türedi. Hz. Ebu Bekir bunların hepsine savaş açtı. Bu yalancı peygamberlerin en şarlatanlarından biri olan Müseyleme'ye karşı yapılan Yemame savaşı çok kanlı olmuş, Müslümanlar çok sayıda şehit vermişlerdi. Bu şehitler arasında 70 tane hafız (Kur'ân'ı ez­bere bilen) vardı. Diğer savaşlarda da şehit olan hafızlar bulunuyordu. Bu durum Hz. Ömer'i ürküttü.
Hz. Ebu Bekir’e giderek, "Hafızların savaşlar nedeniyle hızla azalması be­ni korkutuyor, Kur'an'ın bir ziyana uğramasından endişe ediyorum" de­di. Hz. Ebu Bekir de bu endişeye ka­tıldı. Hz. Ömer, Kur'an'ın Hz. Pey­gamber zamanında yazıldığı yerlerden toplanarak bir cilt haline getirilmesi­ni istiyordu. O'na göre Kur'an'ın bir kayba uğramaması için en iyi çare bu idi.

Hz. Ebu Bekir Kur'an'ın bir cilt halinde toplanması konusunda önce tereddüt gösterdi, "peygamberin yapmadığı bir işi ben nasıl yapayım?" de­di. Hz. Ömer düşüncesinde ısrar ediyordu. Nihayet Hz. Ebu Bekir de bunun hayırlı bir iş olduğuna ikna oldu. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, vahiy kâtiplerinin önde gelenlerinden genç, zeki ve yetenekli bir sahabe olan Zeyd bin Sabit'i çağırarak Kur'an'ın top­lanması işine memur etti. Zeyd bin Sabit başta Hz. Ömer, ileri ge­len birçok sahabe, yar­dım ve destekleriyle bir komisyon ha­linde çalışarak Kur'ân'ı Hz. Peygam­ber zamanında yazılmış bulunduğu yerlerden toplayarak (gerektiğinde hafızların da ezberine başvurarak) bugün elimizde bulunduğu şekilde bir cilt haline getirdi. Komisyonca meydana getirilen bu cilde "Mushaf" (sahifeler koleksiyonu) dendi. Meyda­na getirilen bu cildin (mushaf'ın) dı­şında kalan metinler sonradan bir ka­rışıklığa yol açmaması için yok edil­di.


Son derece titiz, dikkatli ve kılı kırk yarıcı bir çalışma sonunda Kur'­an, eksiksiz bir şekilde tesbit edilerek iki kapak arasında toplanmış oldu. Bu yapılırken Hz. Peygamberin sağ­lığında sûrelerin ve âyetlerin düzeni (sıraları, hangi âyet ve sûrenin nere­de bulunacağı) konusundaki uyarılarına dikkatle uyuldu. Çünkü Kur'an’ın mevcut düzeni keyfî değil, Hz. Peygamberin talimatıyla meydana gelmiştir. Bu konuda Hz. Peygamber kendisi de vahye bağlıdır. O'nun da âyet ve sûrelerin yerlerini değiştirmeye, ileri geri almaya yetkisi yoktur. Allah nasıl bildirdiyse öyle düzenlenmesi için emir vermiştir. Kur'an'ın yüceliği her yö­nüyle vahiy ürünü olmasına, ne anlam ne de metnine ve şekline bir mü­dahale yapılamamasına dayanmakta­dır.


Kur'an'ın eksiksiz tespiti ve mu­hafazası konusunda başta Peygambe­rimiz olmak üzere Hz. Ebu ­Bekir, Hz. Ömer ve ileri gelen diğer Müslümanlar gerekli olan dikkat ve uyanıklığı göstermişlerdir. Bu dikkat ve uyanıklığa bir örnek olmak üzere Peygamberimizin Kur'an’ın inmeye başlamasından sonraki ilk yıllarda, Kur'an'la karışması veya karıştırılma­sı ihtimalini düşünerek kendi şahsına ait sözlerin yazılmasını yasaklaması­nı gösterebiliriz. Bu yasak, Kur'an'­la hadislerin ayrılması konusunda sahabenin bir yatkınlık kazanmasına kadar sürmüş­tür. Bu sebeple hadislerin belirlenip yazılması işlemi büyük ölçüde O'nun vefatından sonra yapılmıştır. Bunun için hadislerin düzenlenmesi ve sınıf­landırılması hadisçilerin inisiyatifiyle vücut bulmuş, peygamberin bir mü­dahalesi olmamıştır.


Buraya kadar evrelerini özetleme­ye çalıştığımız Kur'an-ı Kerim'in bu ilk cildi sonradan yazılan bütün Kur'an'ların kaynağı olmuştur. Gerek geçmişte, gerekse günümüzde meydana getirilmiş, yazılmış, basılmış bütün Kur'an'lar bu ilk cildin aynıdır.