Raşid (1135 - 1136)

الراشد بالله


Ebû Ca‘fer er-Râşid-Billâh el-Mansûr b. el-Fazl el-Müsterşid-Billâh el-Abbâsî (ö. 532/1138)

Abbâsî halifesi (1135-1136).

501’de (1107) doğdu. Babası Müsterşid-Billâh, annesi Huşf adlı bir câriyedir. On iki yaşında iken babası tarafından veliaht ilân edildi (2 Rebîülâhir 513 / 13 Temmuz 1119). Babasının öldürüldüğü haberi Bağdat’a ulaşınca yakın akrabalarını ve kardeşlerini tevkif ettirdi, ardından Râşid-Billâh lakabıyla hilâfet makamına geçti (27 Zilkade 529 / 8 Eylül 1135). Abbâsî hânedanına mensup yirmi bir kişiyle birlikte ulemâ, eşraf, devlet erkânı ve halkın da katıldığı biat merasiminde Şeyh Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî halifeye biat edip nasihatte bulundu (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 28). Sultan Sencer ile, başlangıçta ona karşı çıkan ve halifelerin sadece dinî konularla uğraşmasını isteyen Irak Selçuklu Sultanı Mes‘ûd b. Muhammed Tapar da Bağdat şahnesi Beyaba’ya haber gönderip Râşid-Billâh’a biat edilmesini istedi.

Sultan Mesud, bir süre sonra Yarınkuş ez-Zekevî’yi Râşid-Billâh’a gönderip daha önce babasının vermeyi vaad ettiği 400.000 dinarı istedi. Râşid-Billâh hazinenin yağmalandığını ve bu kadar para olmadığını söyleyip isteği reddetti. Yarınkuş, kendisini destekleyen Bekciyye emîrleri ve Bağdat şahnesiyle beraber Dârülhilâfe’ye saldırıp parayı zorla almaya kalkışınca halife gerekli tedbirleri aldı. Taraflar arasındaki savaş hilâfet ordusunun galibiyetiyle sonuçlandı. Selçuklu askerleri geceleyin hükümet sarayını yağmalayarak şehri terkettiler (Muharrem 530 / Ekim-Kasım 1135). Bu olay üzerine mahallî emîrler Sultan Mesud’a isyan edip halifeyi desteklemeye karar verdiler. Melik Dâvûd b. Mahmûd b. Muhammed Tapar da onlarla birlikte olmak amacıyla Azerbaycan’dan Bağdat’a hareket etti. 4 Safer 530’da (13 Kasım 1135) Bağdat’a gelen Melik Dâvud hükümet sarayında konakladı. Musul Atabegi İmâdüddin Zengî de Dâvud’un saflarına katılmak için Bağdat’a geldi. Kazvin Emîri Bâzdâr Yarınkuş, İsfahan Emîri Alp Kuş el-Kebîr, Hille Emîri Sadaka b. Dübeys b. Sadaka, Tüster Emîri Porsuk b. Porsuk, Merâga Emîri Aksungur el-Ahmedîlî’nin oğlu ve diğer bazı emîrler de onlara iştirak etti. Melik Dâvud, Bağdat’ta halife tarafından Mesud’un yerine sultan ilân edildi ve adına hutbe okundu (14 Safer 530 / 23 Kasım 1135). Dâvud daha sonra Bâzdâr Yarınkuş’u Bağdat şahneliğine tayin etti. Râşid-Billâh’ın bir süre sonra Üstâdüddâr Nâsırüddin Ebû Abdullah, Cemâlüddevle İkbâl ve ileri gelen bazı devlet adamlarını tutuklaması huzursuzluğa sebep oldu. İmâdüddin Zengî araya girip halife ile devlet adamlarını uzlaştırdı. Râşid-Billâh, Sultan Dâvud ve İmâdüddin Zengî birbirlerini destekleyeceklerine dair yemin ettiler. Halife İmâdüddin’e 30.000 dinar verdi. Bu gelişmeler üzerine Sultan Mesud halifeye haber gönderip kendisini tanımadığını ve yerine Ali evlâdından birini halife ilân edeceğini bildirdi.

Sultan Mesud’un halifeyle savaşmak için yola çıktığını duyan Dâvud ile İmâdüddin Zengî Bağdat’tan ayrıldı. Bu arada halife Dâvud’a ve diğer emîrlere haber gönderip Bağdat’ta toplanmalarını istedi. Mesud’un elçi yollayıp halife ve müttefiklerini tehdit etmesi üzerine yapılan toplantıda Mesud ile savaşmaya karar verildi. Sultan Mesud bir süre sonra ordusuyla Bağdat’a gelip şehri kuşattıysa da bir neticeye ulaşamadı ve Hemedan’a dönmek için yola çıktı. Nehrevan’a geldiği sırada Vâsıt Emîri Torumtay sultanın emrine gemiler tahsis ederek Dicle’yi geçip Bağdat’ın batı yakasını işgal etmesine yardımcı oldu. Bu beklenmedik gelişme karşısında zor durumda kalan müttefikler dağıldı. Dâvud Azerbaycan’a hareket etti, Halife Râşid, İmâdüddin Zengî ile birlikte Musul’a, oradan Nusaybin ve Sincar’a gitti. Artuklular’dan, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud ile Dânişmendli Melik Muhammed’den yardım istediyse de bir sonuç alamadı. Bağdat’a giren Sultan Mesud askerlerinin yağmaya teşebbüs etmelerine izin vermedi (15 Zilkade 530 / 15 Ağustos 1136). Râşid-Billâh’a da haber gönderip Bağdat’a dönmesini istedi, ancak halife bunu kabul etmedi. Sultan Mesud, Sultan Sencer ile haberleşip Râşid’in yerine yeni bir halife seçmek istediğini bildirdi. Sultan Sencer ona Müsterşid-Billâh devrinin ileri gelen devlet adamlarından Şerefeddin Ali b. Tırâd ez-Zeynebî, Kâtibülinşâ Sedîdüddevle İbnü’l-Enbârî, hazinedar Kemâleddin Hamza b. Talha ile görüşmesini ve onların uygun gördüğü birini halife seçmesini tavsiye etti. Bunun üzerine Sultan Mesud fukaha ve kadıları toplayıp onlara Halife Râşid’in kendi hattıyla yazılmış bir ahidnâmeyi gösterdi. Halife bu ahidnâmede asker topladığı, sultana karşı sefere çıktığı ve sultanın adamlarıyla silâhlı mücadeleye giriştiği takdirde hal‘edilmiş sayılmayı kabul ettiğini ifade ediyordu. Âlimler ve kadılar da Râşid’in halifelikten hal‘edilmiş olduğuna dair fetva verdiler (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 42). Şâfiî Kadısı Ebû Tâhir İmâdüddin İbnü’l-Kerhî’nin huzurunda okunan bu fetva üzerine Sultan Mesud, Halife Râşid’in adını hutbelerden çıkarttı. Halife Müstazhir-Billâh’ın oğlu Ebû Abdullah Muhammed, Muktefî-Liemrillâh adıyla halife ilân edildi (18 Zilkade 530 / 18 Ağustos 1136).

Râşid-Billâh, Musul’da bulunduğu sırada İmâdüddin Zengî’nin Sultan Mesud ile gizlice anlaşmasından korkup Sultan Sencer’e bir mektup yazdı ve ondan yardım istedi. Sultan Sencer’den olumlu cevap alınca Azerbaycan istikametinde yola çıkarak Merâga’ya ulaştı. Bu sırada Fars Emîri Mengüpars, onun Hûzistan nâibi Emîr Bozaba, Halhal Emîri Abdurrahman b. Togayürek ve Melik Dâvud, Sultan Mesud’un kendilerine zarar vermesinden korktukları için Râşid-Billâh’ı yeniden halife yapmaya karar verdiler. Râşid-Billâh bunu kabul etmekle beraber askerî harekâta fiilen katılmadı. Sultan Mesud bu ittifaktan haberdar olunca üzerlerine yürüdü ve onları mağlûp ettikten sonra Azerbaycan’a yöneldi. Râşid-Billâh, Melik Dâvud ve Bozaba ile Hemedan’a gitti, buradan Dâvud ile beraber Hûzistan’a geçti. Onların el-Cezîre’ye yaklaştıklarını duyan Mesud erken davranıp Bağdat’a gitti. Ümitsizliğe kapılan Dâvud Fars’a döndü. Tek başına kalan Râşid-Billâh, İsfahan’da yatağında sonradan bâtınî oldukları anlaşılan Horasanlı hizmetkârları tarafından öldürüldü (25 Ramazan 532 / 6 Haziran 1138). Cenazesi İsfahan dışındaki Cey (Şehristan) Camii’nde türbesi için ayrılan yerde defnedildi. Yâkūt el-Hamevî ve Bündârî daha sonra yapılan türbenin yörenin en muteber ziyaret yerlerinden biri olduğunu kaydeder.